Dublin’de ne yapılır? Nereye gidilir? Nereyi görmeli, nereyi keşfetmeli? Tüm soruların cevaplarını Sanatla Randevu dostu Filiz Yolaçan’ın Dublin seyahat günlüğünde bulacaksınız.
İyi okumalar!
“Geçtiğimiz haftalarda, Britanya adasına yaptığım seyahat sırasında İrlanda’nın Dublin kentini ve üç saat ötesindeki Cork şehrine bağlı Sidney’den sonra dünyanın en büyük ikinci doğal limanında bulunan Cobh kasabasında harika dört gün geçirdim.
Doğası, tarihi dokusu, barların yer aldığı sokakları, canlı atmosferi ile beni kendine hayran bıraktı. Sizlere bu unutulmaz deneyimi kendi penceremden anlatmak istiyorum.
Dublin, temmuz olmasına rağmen oldukça serin ama rahatça sokaklarda gezilebilecek bir hava ile karşıladı. Bu arada gitmek isteyenlere özellikle belirtmek istediğim bir husus var ki, İrlanda’nın Schengen ülkesi olmasına karşın Schengen vizesiyle girilemediği ve mutlaka İrlanda vizesi alınması gerektiği.
Şehirdeki ilk durağım, Dublin’in kalbindeki Trinity College oldu. 1546 yılında Kral 8. Henry tarafından kurulan Isaac Newton, Bertrand Russel, Oscar Wilde gibi ünlü pek çok bilim insanları, yazarlar, politikacılar yetiştirmiştir. 100 metre uzunluğundaki ironik granit çan kulesinin, çalarken altından geçince öğrenciler uğursuz olduğuna ve sınavlarda başarısız olacaklarına inanırlar. Ev sahipliği yaptığı ünlü Kells kitabı kütüphanesinde yer alıyor. 340 sayfalık el yazması kitap 9. yüzyıldan kalma İncil. Kitabın sergilendiği kütüphaneyi gezdikten sonra üniversitenin geniş yeşil alanlarında üniversite kampüsünün büyülü atmosferinde yürüyüş yaparken burada eğitim almanın ne kadar ayrıcalıklı olduğunu düşündüm.
Sonra Dublin’in İstiklal Caddesi diyebileceğimiz Grafton Caddesi boyunca yürüdüm. Grafton ve Suffolk Caddeleri’nin kesişiminde şehrin simgelerinden biri olarak kabul edilen meşhur Molly Malone heykeli yer alıyor. Molly, Dublin’de 17. yüzyılda yaşadığı söylenen güzel bir balıkçı kızı. Gündüzleri sokaklarda el arabasıyla balık ve deniz ürünleri satarken geceleri Trinity kolej öğrencileriyle vakit geçirirmiş. En bilinen hikayeye göre Molly genç yaşta, muhtemelen tifüs gibi bir hastalıktan dolayı hayatını kaybetmiş. 13 Haziran günü kent konseyi tarafından Molly Malone ölüm günü olarak kabul edilmiş, bu tarihte her yıl çeşitli törenler düzenleniyormuş. Bu genç kızın gerçekte yaşayıp yaşamadığı konusunda kesin bir bilgi yok ancak hikayesi, Dublin kültürünün vazgeçilmez bir parçası olarak yaşamaya devam etmekte.
Yemek molası verdiğinizde İrlanda’da Fish and Chips yemeden olmaz. Öte yandan mutlaka civardaki restoranlarda Guinness birası eşliğinde Guinness Pie veya Irish Stew olarak adlandırılan güveçten yemenizi öneririm. Ülkenin doğası gereğiı, en lezzetli deniz mahsüllerini ve et yemeklerini yiyebilirsiniz. Dublin gezisinin bir başka olmazsa olmazı St. James Gate’de Guinness bira fabrikasının kalbinde yer alan Guinness Storehouse.
Günün sonunda Avrupa’nın silikon vadisi olarak adlandırılan Dublin’de Apple, Microsoft gibi şirketlerin ofislerinin de yer aldığı Grand Canal Dock bölgesine gidip burada şehrin modern yüzünü keşfetme ve çok merak ettiğim EPIC Museum’u gezme fırsatı buldum.
İkinci güne Dublin Kalesi’ni ziyaret ederek başladım. 13. yüzyıldan kalma bu kale, Dublin’in tarihine ışık tutuyor. Kalenin yakınında bulunan Chester Beatty Kütüphanesi de görülmeye değer. Burası Asya, Orta Doğu ve Avrupa’dan nadir el yazmaları ve sanat eserleri barındıran eşsiz bir müze.
Öğleden sonra İrlanda’nın koruyucu azizi olan St. Patrick’e adanmış St. Patrick Katedrali’ni ziyaret ettim. Gotik mimarisi ve etkileyici iç mekanıyla büyüleyiciydi. Akşam Temple Bar bölgesinde dolaştım. Bu bölge, rengarenk barları ve canlı müzikleriyle ünlü. Dünyanın en iyi öğrenci şehirlerinden biri ve Avrupa’nın en mutlu insanlarının yaşadığı şehir olarak adlandırılan Dublin’in sevilen yerlerinden biri.
Gelelim Dublin’in en etkileyici hikayelerinden biri olan İrlanda Patates Kıtlığına (1845-1852). İrlanda’nın en değerli besin kaynağı patates tarlalarına bulaşan hastalık nedeniyle meydana gelen kıtlıkta nüfusun yarıdan fazlası ölüyor. Bu felaketi anmak için yapılan bir dizi önemli anıt ve heykel bulunuyor. Özellikle Famine Memorial (Kıtlık Anıtı) beni çok etkiledi. Bu kıtlık, İrlanda tarihinin en karanlık dönemlerinden biri ve milyonlarca insanın ölümüne, büyük bir göç dalgasına neden olmuş.
Üçüncü gün, Dublin’in doğal güzelliklerini keşfetmek için Malahide Park ve şatosunu gezmek için yola çıktım. Şatonun içi, bahçeleri, parkı ve kelebek parkı her şeyiyle muhteşem. Mutlaka görülmeli.
Malahide dönüşünde 11 kilometrelik bir çevre duvarına sahip olan devasa Phoenix Park’ta soluğu aldım. Avrupa’nın en büyük dikilitaşı burada, geyikleri ve geniş yeşil alanlarıyla ünlü parkta kahve molası verip bisiklet kiralayarak dolaşmak da harika bir deneyimdi.
İrlanda’da bana göre mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri, -vaktiniz varsa- Dublin’e yakın Cork ve Kinsale. Cork sizi tarihle ve sanatla, Kinsale ise rengarenk evleri ve deniz manzarasıyla çok sıcak karşılıyor. Ve bu şehirler aynı zamanda İrlanda’nın “foodie” yüzü.
Dublin ve çevresinde geçirdiğim bu dört gün; benim için kültürel zenginlikler, tarih, sanat ve doğa ile dolu muhteşem bir deneyimdi.
Dublin’i ne zaman ziyaret etmeli?
Dublin’i ziyaret etmek için en güzel aylar yaz ayları. Eylül de oldukça güzel bir seçenek çünkü çok fazla yağmur yağmıyor, güneşli günler oluyor ve hava 16-18 derecelerde. Mayıs da bu şekilde geçiyormuş. Bu tarihler sizin için uygun olmuyorsa Dublin yaz tatili için kesinlikle düşünülebilir çünkü buranın havası zaten ne çok soğuk ne de çok sıcak olduğu için hafif serin bir yaz tatili gayet keyifli olacaktır. “
Dublin’in en iyi otelleri hangileri?
1. The Shelbourne, Autograph Collection
2. The Merrion Hotel
3. The Westbury
4. The Marker Hotel
5. The Fitzwilliam Hotel
6. InterContinental Dublin
7. The Dylan Hotel
Dublin’deki en iyi restoranlar hangileri?
1. Chapter One
2. Patrick Guilbaud
3. The Greenhouse
4. Sole Seafood & Grill
5. Bastible
6. Restaurant Patrick Guilbaud
7. Chapter One by Mickael Viljanen
8. The Winding Stair