+90 543 433 60 80 info@sanatlarandevu.com
+90 543 433 60 80 info@sanatlarandevu.com

Mehmet Ali Yıldız ile Güncel Sanat Üzerine Söyleşi-Halime Bulut

One Arc Gallery temsiliyetindeki genç sanatçı, Mehmet Ali YILDIZ ile güncel sanatı, üretim pratiği ve projeleri üzerine konuştuk.

Türler arası tüm iletişimler bir hiyerarşi ile hareket eder. Nesnelerin tümü belirli organizma özellik-leri göstererek yöntemler ile etkileşime girmektedir. Ben ve insan doğası ise bu iletişimi yöneten, iten ve çeken olarak konumlanmaktadır. Evcil ve yabani alanların ilişkisindeki üretimler, aslında sanatçı yapımı bir seleksiyon barındırmaktadır. Nesneler ve canlılar bu süreçte anlam ve anlamsızlık-larını tekrar tekrar kurmaktadır. İnsan tüm yoldaş türleri için oluş süreçlerini belirler. Hayatta tutan, hayattan alan ya da koşulları değiştiren canlı, sanatçıdır. Bu sebeple tüm işler bir temsil ürününden çok zaman ve oluşa sahip kırınım sonuçlarıdır.

 

  • Öncelikle sizi ve sanatınızı daha iyi anlayabilmemiz için, kendinizden bahseder misiniz?
    1994 İstanbul doğumluyum. Şu an aktif olarak Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Yüksek Lisans programına devam ediyorum. İşlerimi üretirken aslında habitat alanlarıyla insan doğası arasındaki iletişimi baz almaya çalışıyorum. Buradaki biyopolitik ilişkileri ve aslında beden metaforunu farklı canlı organizmalar arasında kurmaya çalışıyorum.

 

  • Peki, bahsettiğiniz sanat eğiliminize göre resimlerinizin biçimsel karakterini nasıl özetlersiniz?
    Eserlerimin biçimsel yapısını oluştururken her zaman geçtikleri süreçler ve etkiler ile beraber kurgulamaya çalışıyorum. Bu sebeple işlerim hem sanat nesnesi dinamiklerini taşırken hem de sanatın dışında olan bu deneyimlerin birer yansıması ve köprüsü olarak ortaya çıkıyor. İşlerimin sadece birer temsil ürünü olmasından çok, birer oluş ve süreç nesnesi haline gelmesi için çabalıyorum.

 

  • Çalışmalarınızda farklı disiplinleri görmek mümkün. Özellikle resimlerinizi oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz?
    Resimlerimi oluştururken her zaman alan dışı deneyimlerimle beslenen kendi süreçlerini yaşayan işler yapmaya çalışıyorum. Kuramsal olarak biriktirdiğim deneyimlerim bu işleri oluşturmamda çok etkililer. Aynı zamanda sanat yapma durumu bana göre oldukça spiritüel (ruhâni) olan bir zamanı kapsar. Genellikle sanat üretimim bir alan ve zamansallığı kaplayan birer sondaj hareketidir. Bir mekânı, zamanı ve onun içindekiler ile doğrudan ilgilenir.
    Ben işlerimi üretirken kendi deneyimlerimi cesur ve aktif şekilde kullanmaya çabalarım. Bu ormanın bir yerlerine yol açmak, evin sınırlarını belirlemek ya da canlılar ile iletişim kurmak olabilir. Bu işleri doğa tutkumdan çok beni çevreleyen yaşantının birer parçası olarak kabul ediyorum. Ben yalnızca sanat olmayan yaşantımı sanat birikimimle çarpıştırıp yeni alanlar keşfetmeye çalışıyorum. Bu sebeple bana en yakın olan şey bana ilk dokunan oluyor.

 

  • Yakınlığı bir deyişle size ilk dokunan şeyi daha iyi anlayabilmemiz için, üretim pratiklerinizden bahseder misiniz?
    Üretimlerim her zaman doğal süreçler ve oluşlarla beraber hareket eder. Bu durumu organizmalar ile insan doğası arasındaki mutlak iletişimin bir meyvesi olarak tanımlayabilirim. Ontolojik olarak bizimle beraber canlılık gösteren her birimin bu eylemlere etkisi vardır. Bu sebeple ateş, doğa, organizmalar vs. doğrudan işlerimle ilgilidirler. Örneğin ‘Mother’ çalışmam gibi sanat nesnesinin neliğini zorladığım işler genelde kendi ağaçlarımdan bir araya getirdiğim doğa asamblajları ile oluşur. Bu bireysel olarak temas ettiğim, değer verdiğim ya da biyolojik olarak da canlılığı ile ilgilendiğim bahçemin birimleridir. Anıtsal boyuttaki bu işi oluşturup ateşe vermek benim için bu hakikat ve kutsallık içeren nesne ve sanat sürecinin bir bileşen ile yok etmesi ve uğurlanmasıdır. Bu işi ateşe vermek onun nasıl-lığını değiştirirken, ne olduğunu korumaya devam eder. Aslında benim için bu resmin ardında bir gerçek yaratmaktadır.


Tuval üzerine akrilik boya
9 adet bıçak, pantolon, ateş
450 x 280 cm

 

  • Özellikle son çalışmalarınızda monokrom canlı renkler ağırlıkta görünüyor. Resimlerinizde rengin rolünü siz nasıl tanımlarsınız?
    Resimlerimde renkler analitik anlatımımdan çok doğrudan kendi temas ettiğim duygusal zeminimle ilişkililer. Sanat eserinden bağımsız olarak tüm bu bitkiler ile bulunduğum temas benim hayatımdaki birçok duyguyu da hareket ettirmekte. Bu sebeple resimleri üretirken hem bu resimler arasındaki duygusal bağımı yansıtıyor, hem de resimler arasında hiyerarşik bir bağ kuruyorum.
    Renkler bu işlerin vurduğu noktayı doğrudan yansıtmakta. Davranışlarımı kapsayan bu işler aynı çiçeklerin renkleri gibi bir araya gelirken tekrar tekrar kurgulanmaktadır.

Tuval üzerine karışık teknik bitkiler
70x100cm

  • Son dönemde bahçenizde yetiştirdiğiniz bu çiçekler çalışmalarınıza ilham oluyor diyebiliriz o hâlde. Özellikle şu anda One Arc Gallery’nin karma sergisinde yer alan ‘‘Compassionate Red’’ isimli eserinizden yola çıkarsak, doğa ve insan arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
    Doğa ve insan doğasını aslında iki farklı kavram olarak ele almıyorum. Bizler bu kavrama yabancı olan canlılar değiliz. Bizim için yabani ve evcil gibi nitelendirmelerle örülen ancak tüm yapaylığımıza rağmen içine dahil olduğumuz bir doğa var. Bu doğa ne bizim sevgimizle yeşeren ne de nefretimizle ölebilecek kadar büyük ve karmaşık bir yapı. Bu sebeple ben insanı buna dahil olarak diğer organizmalar ile hareket eden, onları zorlayan ve aslında kavga eden bir canlı olarak görüyorum. Bu boğuşmanın içerisinde fiziken ya da hukuken birçok üstün gelme mücadelesi sergiliyoruz. İnsanın kendini bu doğadan dışarıda olarak konumlandırmasının sonuçları benim için hiyerarşik bir yapıyı ve davranışları oluşturuyor. Tam da bu noktada doğadaki canlılar ile kendi ilişkimi sorguluyor ve sistemlere maruz bırakıyorum. Bahçe ve evimin çevresini kapsayan doğa tam da burada benim beslendiğim ve sondaj yaptığım alan oluyor.
    Evin sınırları, bitki ve hayvanların ben ile olan yabani ya da evcil ilişkileri benim beslendiğim kuvvetli ilişkileri oluşturuyor. Bu denemeler sanat üretimi bağlamında ise antimekan davranışlar sergilemek için beni cesaretlendiriyor.

 

  • Son olarak, Mother çalışmanızla oluşturduğunuz sürecin devamını getiren projeleriniz var mı, kısaca bahseder misiniz lütfen?
    Bu sürecin devamında ‘Red Room’ gibi doğrudan canlılarla çalıştığım projeler de var. Bu işlerde benimle benzer doğayı paylaşan canlıların yaşam koşulları hakkında hukuksal bir sorgulama yapmaktayım. Bir sivri sinek larvası ile evcil bir temas kurarak önce pupa ardından ise sivrisineğe dönüşmesine tanıklık etmekteyim. Bunlar olurken aslında yapay bir yaşam destek ünitesi kurmak bu işin ana fikrini oluşturmak. Diğer canlılar hakkında yaşama hakkını kullanabilmek doğrudan politik bir mesele olarak da karşımıza çıkmakta. İşin sonunda sineğin kendisi, tüm bu süreci anlatan bir video ve süreçteki sanatsal gözlemlerimi içeren desenleri bir yerleştirme haline getiriyorum.
    İşlerimin yüzey tarafında ise kendi yetiştirdiğim bahçe bitkilerinin bir araya gelme durumunu tekrar sorguluyorum. Farklı yapı ve yerlere ait bu bitkileri yetiştirdikten sonra koparıp sanat nesnesine bir sunak alanı oluşturmak bu işlerdeki amacım. Çünkü bu çiçek ve bitkiler aslında verdiğim hayatın kendi ellerim ile alınmasını da kanıtlar nitelikte. Çiçeklerin romantik ve renkli görüntüsü onların zamanla ölen ve çürüyen yapıları ile birlikte doğrudan ölümleri ile örülmüş bir resmi oluşturmaktadır.

PROJE: Kırmızı Oda 2020

“Sinek” Tuval, epoksi ve benim sineğim
30×20 cm

Havuzdan alınan bir miktar su


750 ml cam şişe

 Röportaj: Halime BULUT / Arkeolog

Yorum Yap


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.